Buradasınız

20. Yüzyılın Başında Osmanlı

Osmanlı Devleti, 20. Yüzyılın başına geldiğinde eski güç ve ihtişamını yitirmişti. Birçok alanda ıslahatlar yapılmasına rağmen siyasi, askeri, mali ve sosyal alanlarda istenilen toparlanmalar gerçekleştirilemedi. Özellikle Sanayi İnkılabı sonrasında Avrupa’da değişen ekonomik sisteme zamanında uyum sağlanamaması, Osmanlı devletini güçlü Avrupa devletleri karşısında mücadele edemez noktaya getirdi. Ham madde ve pazar arayışına giren Avrupalı devletler, sanayi alanında gerekli atılımı yapmayan Osmanlı topraklarını kendilerine hem ham madde hem de Pazar olarak görmeye başladılar.

Fransız İhtilali sonrasında önce Avrupa’da sonra tüm dünyada yayılmaya başlayan milliyetçilik akımı, çok sayıda etnik ve dinsel farklılığa sahip Osmanlı coğrafyasında kısa sürede etkisini göstermeye başladı. Özellikle İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı topraklarındaki ekonomik çıkarlarını korumak için milliyetçi akımları desteklemesi, Rusya’nın sıcak denizlere inme düşüncesiyle Panslavizm politikasını devreye sokması, Osmanlı topraklarında bağımsızlık isteyen azınlıkların isyan etmelerine neden oldu. Sırplar, Rumlar, Bulgarlar, Araplar, Arnavutlar ve Ermeniler zaman içerisinde Osmanlı Devleti’ne karşı milliyetçilik tesiriyle isyan ederek başkaldırdılar. Avrupalı devletlerin desteğiyle isyan eden azınlıklardan Rumlar, Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla başarılı oldular. Rum azınlığı Sırplar ve diğer milletlerin bağımsızlık isyanları takip etti.

20. Yüzyılın başına gelindiğinde Osmanlı Devleti, Balkanlarda etnik milliyetçiliğe dayalı isyanlarla karşı kaşıyaydı. Kafkaslarda Çarlık Rusya’nın yayılmacı politikası ile karşı karşıyaydı. Özellikle İngiltere ve Rusya’nın desteğini alan Ermeniler, Osmanlı devleti için ciddi bir sorun haline geldi. Ermeni Meselesi, diğer Avrupalı devletler tarafından da kendi çıkarları doğrultusunda kullanılıyordu.

İngiltere ve Rusya krallarının 1908 yılında Reval’de yaptıkları görüşme sonrasında dünya siyaseti yeni bir mecraya kaydı. Daha önce Akdeniz’deki çıkarları doğrultusunda Osmanlı toprak bütünlüğünü destekleyen İngiltere, 1815 Viyana Kongresi’nden itibaren Osmanlı Devleti’ni “Hasta Adam” ilan eden ve topraklarını paylaşmayı teklif eden Rusya’nın politikalarına karşı olmayacağını fiilen ilan etti. Böylece sıcak denizlere inmek için asırlardır mücadele veren ve bu çerçevede Panslavizm politikasıyla Balkanlarda azınlıkları Osmanlı Devleti’ne karşı kullanan Rusya’nın önünde bir engel kalmadı. İngiltere ile Rusya arasındaki siyasi yakınlaşma Avrupa’da temelleri daha önceden atılmış olan siyasi blokların netleşmesinde etkili oldu. Siyasi birliklerini geç sağlamış olan ve sömürgecilik yarışında geç kalan Almanya ve İtalya birbirlerine yaklaşmaya başladılar. Bir tarafta İngiltere’nin liderliğinde Fransa ve Rusya’dan oluşan İtilaf grubu, diğer tarafta ise Almanya’nın liderliğinde Avusturya-Macaristan ve İtalya’dan oluşan İttifak grubu teşekkül etti. Dış siyasette bu gelişmeler olurken Manastır’da başlayan ve meşrutiyetin ilanını isteyen siyasi ayaklanmanın neticesinde Osmanlı Devleti’nde siyasal anlamda yönetim değişikliği oldu. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin başını çektiği siyasi ayaklanmanın neticesinde Sultan II. Abdülhamid Han, Kanuni Esasi’yi yürürlüğe koyarak II. Meşrutiyeti İlan etti. Meşrutiyetin İlanından bir müddet sonra meydana gelen 31 Mart Olayı’nın ardından Sultan II. Abdülhamid Han tahttan indirildi ve yerine Sultan Mehmed Reşad tahta çıktı. Bu süre içerisinde İttihat ve Terakki yönetimde söz sahibi oldu.

Meşrutiyetin İlanı ile devletin dağılışının önleneceği beklentisi kısa süre sonra sona erdi. Azınlıkların kendilerini Meclis-i Mebusan’da temsil edilmeleri halinde milliyetçilik düşüncesinde uzaklaşılacağı düşüncesinin doğru olmadı kısa sürede anlaşıldı. Payitahtta hükümet bunalımlarının yaşandığı süreçte İtalya, Trablusgarp’a asker çıkardı. Trablusgarp ile kara bağlantısı olmayan Osmanlı Devleti, gönüllü subaylar aracılığıyla bölgeye yardım göndermeye çalıştıysa da istenilen başarı sağlanamadı. Trablusgarp Savaşı devam ederken Yunanistan, Bulgaristan, Karadağ, Sırbistan ve Romanya birleşerek Osmanlı Devleti’ne saldırdılar. Avrupalı devletlerin siyasi ve askeri desteğini alan Balkan devletleri kısa süre içerisinde Makedonya ve Batı Trakya topraklarını ele geçirdiler. Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti. Balkan Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Osmanlı Devleti, Trablusgarp’taki gönüllü subaylarını geri çağırdı. İtalyanların On İki Ada’yı işgal etmeleri ve Çanakkale Boğazı’nı muhasara etmeleri üzerine Osmanlı Devleti ile İtalya arasında Lozan’da bir antlaşma yapıldı. Uşi Antlaşması olarak bilinen bu antlaşmayla Osmanlı Devleti, Trablusgarp ve Oniki Ada’nın İtalya’ya bırakılmasını kabul etti. Diğer taraftan Balkan devletleri Osmanlı topraklarını kendi aralarında paylaşmaya başladılar. Bulgaristan, Osmanlı’nın kadim başkentlerinden biri olan Edirne’yi de ele geçirip Çatalca’ya kadar ilerledi. Avrupalı Devletlerin araya girmesiyle yapılan antlaşmalara göre Osmanlı’nın 4 yüzyıllık vatan toprakları elinden çıktı. Kısa bir süre sonra Osmanlı’dan elde ettikleri toprakların taksiminde anlaşamayan Balkan devletleri birbirlerine düştüler. Bu durumu fırsata çeviren Osmanlı Devleti, II. Balkan Savaşı ile Edirne’ye kadar olan bölgeleri ele geçirdi. Batı Trakya topraklarında Batı Trakya Türk Cumhuriyeti adında bir devlet kurulsa da Avrupalı devletlerin müdahalesiyle uzun ömürlü olmadı.